telefon Mehmet Akpınar Kişisel Web Sayfasına Hoşgeldiniz

facebook 87390twitter

Tadlar Çayı ve Bir Neslin Hikayes

(Birinci Bölüm)
Yıl 1993...
İlk görev yerim Kullartatlar kasabası...
Nisan ayında imam hatip olarak göreve başlamıştım...
20 yaşındaydım ve hayatımın baharındaydım

Memuriyetimin ilk aylarıydı ve Haziran ayında da evliliğe
ilk adımımı atmıştım...
Göreve başladığım kasaba, şirin mi şirin, yemyeşil bir kasabaydı...
Kasabanın üst tarafından, dağların arasından büyük bir
çağlayan çağlıyordu...
Tadlar Çayı olarak isimlendirilen bu su, köyün tam ortasından geçiyordu...Su soğuk ve buz gibiydi...
Yaklaşık üç metre genişliğinde ve bir metre derinliğinde
akan, berrak ve tatlı bir suya sahipti...
Kırmızı benekli alabalıkları izlediğim bir güzel çaydı...
Coşkun bir şekilde şarıldayarak akan bu suyun etrafında
söğüt ve çınar ağaçları sıralanmıştı ve sonrasında bahçeler ve
bahçelerin ortasında mütevazi evler yükseliyordu...
Suyun etrafında ve en güzel yerlerinde, tamda kasabanın
yol geçişlerinde sağlı sollu, köy kahveleri sıralanmıştı...

Kasaba insanlarının buluştuğu, sohbet ettiği, oyunlar oynadığı meydan ve bu meydanda yer alan kahveler ikindi sonrası dolup taşıyordu...
Benim göreve başladığım cami ise beri geçe olarak isimlendirilen bölgedeydi, yani akarsuyun batı tarafındaydı...
Kasabanın insanları ve benim komşularım tam bir Anadolu insanıydı...
Osmanlının son kasabalarından kalmış bir kasaba diyebilirim...
Ahlakları, saygıları kaybolmamış, bakraç taşıyan nasırlı
ellere sahip anneler, Anadolu’nun edebini ve saygısını asla
yitirmemişti...
Kasabaya gelen bir misafir yürüyorsa, yoldan giden erkekler duruyorlar, misafire yol veriyorlardı...
Yolda su taşıyan ve yürüyen kasabanın kadınları ise, bir
misafir gördükleri zaman, yüzleri yerde ve bakraçları yere
bırakarak duruyorlar ve de yan tarafa doğru dönüyorlardı...
Misafir yaklaşık 20-30 metre uzaklaştığında hareket etmeye ve yürümeye başlıyorlardı...
Misafirperverlikleri mükemmeldi ve evimizi envaı çeşit
hediyelerle donatıyorlardı...
Mutfağımız; yoğurt, tereyağı, peynir, elma, patates ve sayamayacağım yiyeceklerle dolup taşıyordu... “Lütfen yeter artık hediye ve ikram getirmeyin” dememize rağmen getirmeye
devam ediyorlardı...
Bizde sevgili eşimle birlikte, gelen fazla hediyeleri eşimize dostumuza hediye ediyorduk...
Çünkü zaten yeni evlenmiştik ve caminin lojmanında sadece iki kişi kalıyorduk...
Komşularımıza minnettardık, sevgi ve saygı doluyduk...
Kasabaya çok ısınmıştık...
Ancak kasabanın camisine, bir hafız amca ve birkaç yaşlı
amcadan başkası gelmiyordu...

Kasabanın Gençleri kahvehanede veya futbol sahasındaydı...
Bende 20 yaşında bir gençtim...
Nasıl ederimde, gençlere ulaşabilirimin hesabını yapmaya başlamıştım...
Kocaman kasabada kendimi yalnız hissediyordum...
Nihayetinde futbol sahasına giderek gençlerle beraber
futbol oynamaya başladım...Eskiden iyi bir forvetliğim olmuştur... İyi goller atmışlığım vardır...
Velhasıl, gençlerle arkadaş olmaya başlamıştım ve benimle sohbet etmekten yabancılık hissetmiyorlardı...
Kasabanın yaşlıları her ne kadar beni, futbol oynadığım
için eleştirseler de, ben onlara; “gençlerinde namaza ihtiyacı
olduğunu, onlara da ulaşmamız gerektiğini” anlatmaya çalışıyordum...
İkinci plan olarak; eşimle birlikte, akşamları evleri ve aileleri ziyaret etmeye başlamıştık ...
Her gün bir eve misafir oluyorduk ve gecelere kadar sohbetler koyulaşıyordu...
Ben, erkeklere İslam’ın güzelliklerini anlatıyordum, eşim
de kadınlar tarafın da kadınlara İslam’ın güzelliklerini anlatıyordu...
Kasaba insanları, İslam’ın güzellikleriyle tanışıyor ve gerçek Allah bilinciyle bilinçleniyorlardı...
Üçüncü planda da; köy kahvehanesine gitmeye karar verdim...
Kasabanın meydanına doğru yürümeye başlamıştım,
Rabbimden kolaylıklar dileyerek yürüyordum...
“Ya Rabbi işimi kolaylaştır, zorlaştırma ve işimi hayırla
tamamla.” diyordum...
Gençlerle tanışmaya devam edecektim ve onlara, bizi yaratanın Allah olduğunu anlatacaktım...
Kafamda binlerce sorular ve kalbimde bir tatlı heyecan,
meydana doğru ilerliyordum...

O güzelim Tatlar Çayı’na doğru koşarcasına ilerliyordum...
Yirmili yaşlardaki tek gayemiz; Allah’ımızın sevgisini anlatmak ve yaşatmaktı...
Dolu dizgindik o günlerde...
Yazının devamı, gelecek seferde, ikinci bölüm olarak yayınlanacak inşallah...
Selam ve dua ile..

Paylaş Facebook Twitter E-Mail Whatsapp