Bir Dirilişin Hikayesi

(İkinci Bölüm)

Akşama doğru tek başıma kasaba meydanına ulaşmıştım
ve usulca kahvehaneye giriş yapmıştım...

İlk ve son girişim olmuştu kahvehaneye...
Nedendir bilmiyorum bir daha uğramamıştım kahvehaneye...
Dumanlı havasından mıdır? Yoksa içerdeki tavla ve okey
taşlarının şakırtısından mıdır? Bilmiyorum... Bir daha uğramadım üç yıllık görev hayatımda...
Kasabanın genç bir imam hatibi kahvehaneye giriyordu,
kahvehanede oyun oynayan tüm gençlerin gözleri bana çevrilmişti...
Herkes merakla ve şaşkınlıkla bana bakıyordu...
Selam vererek tanışmaya ve konuşmaya başladım;
Kahvehanenin önünde akıp giden ve sesli sesli çağlayan
akarsudan başlayarak duygulu ve heyecanlı bir sunum yaptım...
Akan suyun bile Allah’ı zikrederek çağladığından başlayıp, söğüt ağaçlarının salına salına Rabbimizi andığına varıncaya kadar, anlattım da anlattım...
Gençler heyecanla dinlemeye başlamışlardı...
Belki de hayatlarında böyle bir olayla ilk defa karşılaşıyorlardı...

Kısaca; Yaratan Rabbimizin, bizi kendisine kulluk yapmamız için yarattığını, her şeyin biz insanlığın hizmetine sunulduğunu anlattım...
Gençler ben anlattıkça ferahlıyor, gözlerindeki bakışlardan canlandıklarını, yeni bir dünyaya yelken açtıklarını hissedebiliyor ve görebiliyordum...
Karşılık bulduğumu görünce daha bir canlanarak mükemmel bir iletişim sağladım Allah’ın izniyle...
Yüreklere dokunabilmiştim...
Sözlerimin tesirini görebiliyordum...
Sorular sormaya başladılar ve saatlerce sohbetimiz uzadı
da uzadı...
Günün sonunda gençleri, caminin dışında, lojmanın altında bulunan mütevazi dershanemize davet ettim...
Size Kur’an-ı Kerim öğreteyim dedim...
Hem Kur’an öğrenir hem de sohbet ederiz dedim...
Gençler henüz namaza başlamadıklarını, yatsı namazı
sonrası gelebileceklerini ifade ettiler... Tamam dedim...
Her gün namaz sonrası geliyorlar, derse katılıyorlar çay
ve bisküvi eşliğinde muhabbetler gece yarılarına kadar devam ediyordu...
Aylar sonrasında öğrenci sayımız yaklaşık 50 öğrenciye
ulaşmıştı ve herkes Kur’an okumaya başlamıştı...
Hepsi de namaz kılmaya başlamışlardı...
Aramızda sarsılmaz bir kardeşlik oluşmuştu...
Kasabada aralarında husumet bulunan gençler, İslam
kardeşliği sayesinde birbirlerine bağlanmışlar ve düşmanlıklar son bulmuştu...
İslam sayesinde kardeşler olmuşlardı...
Yıllardır camiden uzak yaşamış, keşmekeş içerisinde bulunmuş olan birçok kardeşimiz, Kur’an bülbülü olmuştu...
Camimiz dolmaya başlamıştı...
Yatsı sonrası Amenerresulu’yu bizim öğrenciler okuyor-

du ve gençlerin ayyaşlığını eleştiren yaşlı amcalar gözyaşları
içerisinde onları dinliyorlardı...
Kasabada yeni bir dünya kurmuştuk...
Kıymetli eşimde Allah rızası için genç kızlarla ilgileniyor
ve onları eğitiyordu...
70 kişi de onun öğrencisi olmuştu...
Hem Kur’an okuyorlar hem de roman ve fikir kitapları
okuyorlardı...
Kasabada büyük bir akademik üniversite kurmuştuk...
Tabi bu güzellikleri kıskananlar ve menfaatlerini kaybetmeye başlayan ağababalar da bu durumdan rahatsız olmaya
başlamışlardı...
Fincancı katırlarını ürkütmeye başlamıştık...
Arıların kovanına çomak sokmuştuk...
Ne zaman Musalar iyiliğin yayılması uğrunda mücadeleye başlarsa firavun zihniyetini taşıyanlar da yerini elbette
alacaklardı...
Ne zaman İbrahim’i bir duruş varsa, onun karşısında da
nemrutlar yerini elbette alacaktır...
Habil’in iyiliğini kıskanan Kabiller de elbette kötülüğün
temsilciliğini devam ettirmek isteyeceklerdir...
Kasabada çeşitli partilere üyelikleri bulunan gençler İslam’ın güzellikleri sayesinde kardeş olmuşlar ve kasabada
birlik ve beraberlik oluşturmuşlardı...
Bu durumu istemeyenler bizi tehdit etmeye başladılar...
Camide sohbet yapmayı kesmemi, gençlerle ilgilenmeyi
terk etmemizi talep ettiler...
Asla sevmediğim; particilik yapmakla beni itham ettiler...
Çok çeşitli saldırılar ve salvolarda bulundular...
Beni Hakkari’ye sürmekle tehditlerde bulundular ve defalarca heyetler halinde evime gelerek beni memuriyetimden
etmekle korkutmaya çalıştılar...
Benimse tek cevabım, Necip Fazıl’ın ifadesiyle; “Beni Allah tutmuş, kim eder azat.” Oldu...

“Benim rızkımı veren Allah’tır.” Cevabını verdim...
Benim cevabım; “Sürülürsem benim için seyahatim olur.”
İfadesi oldu...
Sonuç itibariyle, Üç veya en fazla beş kişiden oluşan bu
eki, bizi vilayete şikayet ettiler...
....
Yazımın üçüncü bölümü gelecek seferde yayınlanacaktır
inşallah...
Selam ve dua ile...

Paylaş Facebook Twitter E-Mail Whatsapp