Sözün Özü
“Gönüller sözlerle değil
Hallerle feth olunur”
Sözü hep benim hayatımın ölçüsü ve fikrimin öncüsü olmuştur.
Bakara sûresin de “siz insanlara iyiliği anlatırda, kendi
nefislerinizi unuturmusunuz” buyurulmaktadır.
Her yazdığım cümlede; bir korkuyu bir ezginliği de hissetmişimdir. Önce kendine anlat bu hakikatı, önce kendin
özümse söylediklerini diye terennüm etmişimdir sessizce.
Çünkü diğer bir ayet çınlıyor kulağımda hemen “Ey iman
edenler! niçin yapmadığınız (yapmayacağınız) bir şeyi söylüyorsunuz. Yapmayacağınızı söylemeniz, Allah yanında şiddetli bir buğza sebeb olur”. (Saff Sûresi/2-3)
Evet söz söylemek kolay; ama sözü söylerken yaptığımız
veya yapacağımız sözü söylememiz gerekiyor. Ayrıca sözümüzü; eyleme dönüştürme azmi ve duasıyla seslendirmemiz
gerekiyor.
Söz, kalpten söylenmeli, yüreklerden gelmelidir, yaşanabilir olmalıdır. Söz; hak üzere olmalı, Allah ve Resulünün önüne geçmemeli ve de ölçütleri olmalıdır.
Söz; menfaat ilişkilerini düzenleme niyetiyle, birilerine
yön verme küstahlığıyla söylenmemeli; yalın olmalı, doğal olmalı, dosdoğru olmalıdır.
Söz, kalpten söylenirse, sancılı ve dertli olursa, samimi
olursa; muhatabını bulur. Ne kadar edebi olmasada, ne kadar
yalında olsa etki eder hedefe ulaşır.
Ancak söz kalpten gelmez ise; ne kadar süslü de olsa,
edebi de olsa etki etmez, kalplere ve tarihe tesir etmez, muhatabını bulamaz.
Söz, yerinde olmalı ve doğru zamanda, doğru mekanda
söylenmelidir. Daima doğru söylenmeli ama yeri ve zamanın
da söylenmelidir.
Söz, sadece hakkı bulmak, hakka ulaşmak için söylenmeli;
muhatabı alaşağı etmek, rüsvay etmek için söylenmemelidir.
Söz, yumuşak ve gavlü leyyinle, güzel bir üslupla söylenmelidir. Şefkatle ve merhametle söylenmelidir.
Söz anlaşılır olmalı, net ve dolaysız olmalıdır.
Allah (c.c) Musa (a.s)’ı Firavun’a gönderirken “gavlü leyyinle hitap et” buyurmuyor mu? Yumuşak bir lisanla hitap et
buyurmuyor mu?
Musa (a.s)’da şu duayı okuyarak gitmiyor mu Firavun’a:
“Ya Rabbi göğsümü genişlet!.İşimi kolaylaştır.
Lisanımı kolaylaştır, dilimdeki hatalarımı düzeltki sözüm
anlaşılsın.
Rabbim kolaylaştır, zorlaştırma.
Rabbim hayırla tamamla.
İşte söz söylenirken, yapılması gereken dua. Üstelik bir
Resulün duası.
Resuller bile söz söylerken Allah’tan yardım istiyor, dua
ediyor. Ya bizler! Ya biz günah çağının çocukları, ölçmeden
biçmeden nasıl pervasız söz söylüyoruz? Ne kadar da cesuruz
değil mi? Duayla söz söyleyen nasıl olur sizce? Korkar, titrer
değil mi?
Yanlış söylemekten korkar.
Eksik söylemekten korkar.
Ölçüsüz söylemekten korkar.
Kırmaktan korkar.
Kaçırmaktan, nefret ettirmekten korkar.
Bakınız, Harun Reşit’e bir âlim gelir ve yakasına yapışıp; bağırarak nasihata başlar. Harun Reşit ki, dönemin en iyi
yöneticilerinden. İştişareye önem veren bir yönetici. Harun
Reşit adama derki: “Bir dakika sabırlı ol, bağırma, bırak yakamı. Sen Musa’mısın?”; hayır dedi adam. “Peki ben Firavun
muyum?”; hayır dedi adam. “Öyleyse ne bu şiddet ne bu celal!
Allah bile peygamber’ine;”yumuşak lisanla hitap et “ buyururken; sen Musa (a.s) kadar takvalı, ben ise firavun kadar
kötü değil iken, neden bu şekilde feryad ediyorsun” diyerek;
tarihe mükemmel bir ders düşmüştür.
Kaldı ki Rabb’imiz; “Allah’ın rahmeti sayesinde sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın,
onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. Artık sen onları affet. Onlar için Allah’tan bağışlama dile. İş konusunda onlarla
müşavere et. Bir kere de karar verip azmettin mi, artık Allah’a
tevekkül et, (ona dayanıp güven). Şüphesiz Allah, tevekkül
edenleri sever.” (Ali İmran/159) buyurmaktadır.
Söyleme tarzının önemi hususunda Resulullah (s.a.v);
“insanlar’a anlayacakları şekilde konuşunuz.” Buyurmakta ve
bize üslubu metodu öğretmektedir.
Evet bu din nasıl Allah’tan geldiyse;
Bu dinin yaşanması için de takip edeceğimiz üslup ve
metotta ilahi olmalıdır; Resulun üslubu ve metodu örnek olmalıdır.
Resulullah (s.a.v)’in en belirgin özelliği; yumuşak başlı
olması ve affedici olmasıdır.
Bir gün bir Yahudi saldırdı Resulullah’a. Elindebir bez
parçasıyla boğmaya çalıştı, Ömer (r.anh) kılıcını çekti, yahudiyi öldürmek için. Ama Resulullah (a.s) engelledi Ömer (r.anh)’i. Tam bu esna da Yahudi Müslüman olmak istediğini söyledi. Hayret ettiler; “Neden önce saldırdın da sonra Müslüman
olmak istedin?” dediler. Yahudi şu cevabı verdi: “Tevrat’ta
son Peygamber’in özelliği; yumuşakbaşlı olarak geçiyor. Ben
de bu özelliği görmek istedim; bu sebeble böyle davrandım.”
Böylece Müslüman oldu ve tüm malvarlığını Allah yoluna infak ettiğini açıkladı ama Allah’ın Resûlü; “bir kısmı ailenin geçimi için sende kalsın” dedi.
Ümmetin önderi örneklik sergiliyordu, birazını ailen için
ayır diyordu.
Evet, bıraksada boynu vurulsaydı; bir kişi iman saflarına
katılmamış olacaktı.
“Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya;
Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk, Sakarya!”
Yine önderimiz Resulullah (a.s)’ın sözüyle sözümüzü bitirelim: “kolaylaştırın, zorlaştırmayın. Müjdeleyin, nefret ettirmeyin.