Bayrama Kavuşurken
Bugün bir arkadaşımın yorumuyla karşılaştım; kolumdaki bilekliğin Tesbih tanesinin kaç tane olduğunu sordu, 24 tane olduğunu görünce; keşke 33 tane olsaydı diye yorumladı…
Bende bu diyalogdan yola çıkarak, bu yorumdan esinlenerek bu yazıyı kaleme aldım…
Allah’ı zikretmek ve onun yüceliğini hatırlamak için sayılara veya Tesbih tanelerine ihtiyacımız yok ki…
Allah’a kulluk yapmak için, Allah’ın emirlerini uygulamak
için, mekanlara ve zamanlara ihtiyacımızın olmadığı gibi, sayılara ve şekillere de ihtiyacımız yoktur…
Her mekânda ve her zamanda Allah’a kulluk yapmak, Allah’a itaat etmek ve Allah’ın hükümlerini yaşamak ve de yaşatmak, Müslüman olmamızın bir gereğidir…
Müslümanlığı şekillerle, sayılarla sınırlandırmayalım,
Müslümanlık, gönül ve kalp işidir…
Müslümanlığı günlere ve zamanlara hapsetmeyelim,
Müslümanlık, her an Allah’ı görüyormuş gibi kulluk yapmanın adıdır…
Biz Allah’ı göremiyor sakta, Allah bizi görüyordur…
Bu İhsan bilinciyle biz Allah’a iman ettik…
Mübarek gece olduğu zaman, içki alemlerini terkedenler
günah işlemeye ara verenler, diğer günlerin sahibinin de Allah olduğunu unutmasınlar…
Bütün günlerin sahibi Allah’tır…
Her şeyi bilen ve gören Allah’tır…
Sabahtan akşama kadar Allah Allah diyerek dudak ucuyla
dua edene kadar, bir kerecik kalpten ALLAH demek daha faydalıdır ve daha makbuldür…
Hissederek, titreyerek ve de hulusu kalp ile Allah demek
önemlidir…
Allah’a ulaşan, bizim sözlerimizin güzelliği ve şekilcilik
değil, aksine inanarak ve samimiyetle yaptığımız ameller ve
davranışlardır…
Şunu asla unutmayalım; bütün ameller ve ibadetlerin kabul olma şartı; inanarak ve bilincinde olarak yaptığımız ihlaslı davranışımızdan ibarettir…
Nitekim, birçok ayeti kerimelerde ve hadisi şeriflerde
kalplerimize dikkat etmemiz gerektiği ifade edilmiş ve gösteriş olarak veya gelişi güzel olarak yapılan amellerin reddedildiği çok sert bir şekilde ifade edilmiştir…
“Kurbanların etleri ve kanları değil, sadece takvanız Allah katına ulaşır” (Hacc sûresi)
Kurban, insanı Allah’a yaklaştıran, nefsi terbiye etmeye
yönelik bir ibadettir. Bitmek tükenmek bilmeyen nefsani arzular, insanı Allah’tan uzaklaştırır. İnsanın bu duyguları kendi
kontrolüne alması gerekir…
Cüneyd-i Bağdadi, kurban kesme mahallinde, nefsinin
bütün arzularını kurban etmeyen kimsenin, kurban kesmiş
sayılmayacağını belirtmiştir…
“Doğu da Allah’ındır, batı da. Nereye dönerseniz Allah’ın
zatı oradadır. Şüphesiz Allah (zât ve sıfatlarında) sınırsızdır,
her şeyi bilmektedir.” (Bakara/115)
Görüldüğü gibi şekilden ziyade, Allah (C.C), niyetlerimize
ve gönüllerimize değer veriyor ve tüm ibadetlerde ilk şartın
niyet ve kalp olduğu görülmektedir…
İşin asliyesini kaybedenler, işin siluetiyle meşgul olmaya
başlıyorlar ve bunu hayat felsefesi, hatta bunu zamanla, dinin
asliyesi gibi görmeye başlıyorlar…
Cenazelerin arkasından okunan Kuran’ın ayetlerinin anlamını bile açıklamadan, Fatiha’lar okunuyor…
Kuran-ı Kerim’in anlamından habersiz bir nesil yetişiyor,
Din alimlerimiz de bu konuda duyarsız ve bilinçsiz davranmaya devam ediyorlar…
Son günlerde, cenazelerin arkasından Yasin’i şerifler
okunacağına, peygamberimizin sözleri anlatılacağına, mahalle hocalarımız, uzun hava kasideleri ve ilahileri okumayı
meslek ediniyorlar…
Şuursuz bir nesil yetişmesi için alkış çalmaya devam ediliyor ve bilinçsiz bir İslam anlayışını yaygınlaştırıyorlar…
Bu duruma sebep olanlar, ahirette sadece Allah’a hesap
vereceklerdir…
Güzel sesleriyle, milletin uyumasına sebep olanlar ve din
adına sadece ceplerini düşünenler, İslam’ın hükümlerini bu
topluma anlatmayanlar, İslami hakikatleri gizleyenler hem
bu dünyada zelil olacaklar hem de kıyamet günü, en şiddetli
azaba uğrayacaklardır…
Ramazan’ın son gününde, böyle bir yazıyı yazmak nasip
oldu…
Ramazan’ın sonunda, yeniden bir muhasebe ve tefekkür
yaparak Ramazan Bayramı’na kavuşalım inşallah…
Şimdiden Ramazan Bayramınız mübarek olsun…
Bu Ramazan Bayramı yeniden dirilişimize ve günahlarımızdan arınmamıza vesile olsun…
Selam ve dua ile kalınız…