Bir Ağacın Gölgesi
Dünyaya hoşgeldin!
Sevgi gözyaşlarıyla karşılandığımız bu güzel dünya, tabiki en güzel şekilde yaşanması gereken, bir hayatı içermektedir...
Saymakla bitiremeyeceğimiz güzellikleri içinde barındıran, şükrünü eda etmemiz gereken bir yaşamın içerisindeyiz...
Bize bahşedilen bu dünya ve içerisindeki her şey için;
Bir tas soğuk su için...
Bizi ferahlatan, rahmet olup üzerimize yağan yağmur
için...
Yüreğimizi soğutan bembeyaz bir kar için...
Rengarenk, her türlü lezzeti taşıyan meyve ve sebzeler
için...
Birgün dahi tadamaz isek; açlıktan kıvrandığımız bir lokma ekmek için...
Darlandığımız zaman, özellikle şu Coronalı günlerde, ihtiyaç duyduğumuz bir soluk nefes için, hava ve oksijen için...
Gezdiğimiz zaman; gözümüzü ve ruhumuzu dinlendiren
doğa ve yeşillik için...
Başımızı yasladığımız zaman; bizi dinlendiren analar, eşler ve evlatlar için...
... .... ...
Daha nice güzellikler için,
Allah’ımıza ne kadar şükretsek azdır...
Ne kadar kulluk yapsak, O’nun için gözyaşı döksek azdır...
Ne mutlu Allah için ağlayabilen gözlere...
Ne mutlu Rabbiyle başbaşa kaldığı zaman, Allah için, iki
gözü iki çeşme gözyaşı dökenlere...
Nitekim sevgili peygamberimiz buyuruyor:
“İki göze cehennem ateşi dokunmaz;
Birincisi; Allah için ağlayan göz,
İkincisi; Allah için nöbet bekleyen göz.”
Bu dünya için üzmeye, üzülmeye gerek yoktur...
Bu dünya için yalan söylemeye, zulüm yapmaya, kibirli
davranmaya gerek yoktur...
Bu dünya için kırmaya, kırılmaya gerek yoktur...
Bu dünya için biriktirmeye, cimriliğe gerek yoktur...
Bu dünyada, en güzelini yaşamaya bakalım...
Bu dünyada, paylaşmaya ve güleryüzle davranmaya bakalım...
Bu dünyada Allah için yaşamaya ve Allah için herşeyimizden fedakarlık yapmaya bakalım...
Günlerden birgün, Hz. Ömer (ra), sessizce, peygamberimizin dinlenmekte olduğu odaya girer. Biran çevresine göz
gezdirir. Odasının bir yanında işlenmiş bir deri, bir diğer köşesinde de, içinde birkaç avuç arpa bulunan küçük bir torba
vardı. İşte Allah Resûlü’nün odasında bulunan eşyalar bundan ibaretti. Bu manzara karşısında ağlamaya başlayan Hz.
Ömer (ra)’in hıçkırıkları O’nu (asm) uyandırır. Kalkınca hasırın vücudunda iz yaptığını, kan oturduğunu gören Hz. Ömer
(ra) ise omuzları sarsıla sarsıla ağlamaya başlar. Hz. Muhammed (asv) hayretle sorar:
“Ey Hattab oğlu! Niçin ağlıyorsun?”
“Ey Allah’ın Elçisi! İranlılar imparatorlarını saraylarda
yaşatırken, Bizanslılar Kayserlerini lüks ve ihtişama boğmuşken sen ki Allah’ın Elçisisin... İzin versen de, biz de seni...”
Maksat anlaşılmıştır, Allah’ın Elçisi (as), gelecekteki halifesinin sözünü hüzünlü bir tebessüm, tatlı bir el işareti ile
keser ve “Bu dünya hayatı sadece bir eğlence ve oyundan ibarettir. Ahiret yurduna gelince, işte asıl hayat odur. Keşke bilmiş
olsalardı “(Ankebut, 29/64) ayetini okuduktan sonra ekler:
“İstemez misin ey Ömer? Dünya onların olsun, ahiret te
bizim!..
Ben bu dünyada, bir ağacın gölgesinde gölgelenip, sonra
yoluna devam eden bir YOLCU gibiyim.”
Gelin yaşadığımız dünyamızı güzelleştirelim...
Gelin bu dünyada bir YOLCU gibi olalım...
Gelin tüm kazanımlarımızı; (bilgi, sevgi, mal gibi) paylaşalım...
Tüm varlığımızı; insanlığa, kainata feda edelim...
Önderimiz, örneğimiz peygamberimizi örnek alalım...
Selam ve dua ile..